TÜM BUNLAR TESADÜF DEĞİL


GİRİŞ:
TESADÜF İDDİALARININ MANTIKSIZLIĞI


Lale kesiti

Cayman adasındaki bir sünger türünün kesiti
Sabah kalktığınız andan itibaren karşılaştığınız şeyleri şöyle bir düşünün... Başınızın altına koyduğunuz yastık, üzerinize örttüğünüz battaniye, sizi uyandıran çalar saat, kalkar kalmaz, temiz hava girmesi için açtığınız pencere, dolapta asılı duran kıyafetleriniz, her sabah kalktığınızda baktığınız ayna, kahvaltıda kullandığınız çatalibıçak, dışarı çıkarken yanınıza aldığınız şemsiye, bindiğiniz asansör, arabanızın kapısını açmak üzere kullandığınız anahtar, yoldaki trafik ışıkları, tabelalar, iş yerindeki masanızda duran kağıt, kalem ve diğerleri...
Kuşkusuz tüm bunlar pek çok kişi tarafından üzerinde düşünülerek, emek ve vakit harcanarak, belli bir amaç gözetilerek karşınıza gelmiştir. Bu konuda hiçbir şüpheniz yoktur. Ve hiç kimse bunların sabah kalktığınızda tam olmaları gereken yerde, tesadüf eseri karşınıza çıktığını da iddia etmeyecektir. Örneğin kimse anahtarınızın tesadüf eseri tam arabanızın kapısını açacak şekilde yontulmuş olduğunu ve cebinize de tesadüfen girdiğini söylemeyecektir. Ya da yoldaki tabelaların tesadüf eseri bulundukları yerlere yerleşip ve yine tesadüf eseri saçılan boyalarla insanlar için bir anlam taşıyan yazıların oluştuğunu iddia etmeyecektir. Aynı şekilde masanızda duran ve şekillendirilmiş bir telden başka bir şey olmayan ataçın bile oraya tesadüf eseri, tam kağıtları birarada tutacak şekilde bükülüp konduğunu iddia eden kimse de çıkmayacaktır. Çünkü bunların her biri, boyutları, şekilleri, işlevleri ve daha pek çok detaylarıyla birer tasarım örneğidir. Sizin rahatınız için, ihtiyacınızı karşılayacak şekilde, bilgi kullanılarak bilinçli yöntemlerle üretilmişlerdir. Ve her birinin çevrenizde bulunmasının özel bir sebebi, belli bir amacı vardır.
Peki ya yolda yürürken gördüğünüz insanlar, yanından geçtiğiniz ağaçlar, önünüze çıkan köpek, çatınızın saçaklarına yuva kuran güvercin, masanızda duran çiçekler, yukarı baktığınızda gördüğünüz gökyüzü? Sizce onların varlığının sebebi tesadüfler olabilir mi?
Kuşkusuz böyle bir ihtimal üzerinde düşünmek bile son derece akıldışıdır... Çünkü çevrenizi saran canlı ve cansız tüm varlıklar, biraz önce saydığımız çevrenizdeki insan yapımı eşyalarla kıyas edilemeyecek, tesadüflere asla ihtimal bırakmayacak mükemmelliktedir. Bunların her biri üstün bilgi ve akıl gerektiren bilinçli bir yaratılışın örnekleridir. Tek bir ataçın, bir telin tesadüfen düzgünce bükülmesiyle masasına gelmesini mantıksız bulan her insan, insanların, kedilerin, kuşların, ağaçların ve tüm evrenin de tesadüfen meydana gelmesinin bunlarla kıyas edilemeyecek kadar imkansız olduğunu elbette ki görebilir.
Ancak günümüzde, bu kadar açık bir gerçeği göremeyen, daha doğrusu gördüğü halde görmezlikten gelen insanlar bulunmaktadır. Bu kişiler, ağaçların, kuşların, bulutların, evlerin, arabaların, sizin, yakınlarınızın, çevrenizde gördüğünüz diğer insanların ve canlıicansız herşeyin, kısacası içinde yaşadığınız kainatın kör tesadüflerin eseri olduğunu iddia ederler.

(Solda) Sarkıt Kesiti, (Ortada) Acıbakla yaprağına düşmüş yağmur damlası, (Sağda) Denizyıldızı
"Materyalist-Darwinist" olarak bilinen bu kimseler tesadüfleri üstün bir akıl gibi sunan, art arda meydana gelen milyonlarca tesadüfün toplamını "yaratıcı bir güç" olarak gösteren batıl bir fikrin savunucularıdır. Materyalist-Darwinistlere göre tesadüfler, dünyadaki bütün insanların aklından çok daha büyük bir akla sahiptirler. Yüz binlerce yıldır gelip geçmiş ne kadar insan varsa, hepsinin beynini, aklını, düşünme kabiliyetini, muhakeme ve hafıza gücünü, fiziksel özelliklerini ve daha yüzlerce binlerce özelliğini şekillendiren gücün, "tesadüf" isimli bir "deha" olduğunu iddia ederler.

Deniz kabukları

Mercan kesiti
Materyalist-Darwinistlere göre bu dehanın olağanüstü olayları gerçekleştirmek için ihtiyacı olan tek şey ise "zaman"dır. Bu çarpık mantığa göre eğer tesadüfe zaman verilirse, cansız ve şuursuz atom yığınlarını insanlara, karıncalara, atlara, zürafalara, tavus kuşlarına, kelebeklere, incire, zeytine, portakala, şeftaliye, nara, karpuza, kavuna, domatese, muza, laleye, menekşeye, çileğe, orkideye, güle ve aklınıza gelenigelmeyen milyonlarca canlıya çevirebilir. Üstelik bunların yanı sıra gezegenleri, yıldızları, Güneş'i, bunların dolaştığı yörüngeleri meydana getirebilir. Ayrıca Darwinizm'e göre bütün öğrenciler, bürokratlar, doktorlar, mimarlar, iş adamları, mühendisler, bilim adamları da tesadüflerin sabırlı çalışmaları sonucunda biraz mineral, biraz su ve güneşin de desteğiyle zaman içinde meydana gelmişlerdir. Ne ilginçtir ki söz konusu batıl inancın temeli olan bu tesadüf putu, aynı zamanda, kitaplarında, konferanslarında, hararetli tartışmalarında kendi "tesadüfi varoluşlarını" anlatan materyalist-Darwinistleri de oluşturmuştur. Işte bazı evrimci-materyalist bilim adamlarının Latince kelimelerle, ağır ve anlaşılması özellikle zorlaştırılmış bir üslupla anlattıkları evrim teorisinin ve materyalist felsefenin özündeki iddia budur.
"Kainattaki Kusursuzluk Tesadüf Değil" olarak isimlendirdiğimiz bu kitapta, kendilerini tesadüf çıkmazının içine sokarak, çevrelerindeki yaratılış delillerini inkar edenlerin, kendilerini ve içinde yaşadıkları evreni yaratan Allah'ın apaçık olan varlığını kabul etmemek için ne tür bir mantık bozukluğu içinde olduklarına hep beraber şahit olacağız.
Ancak konuya geçmeden önce şunu belirtmekte yarar vardır: Materyalist-Darwinistlerin ibu kitapta inceleyeceğimizi mantık bozuklukları ve çelişkileri, tarih boyunca yaşamış olan tüm putperestler ve inkarcı toplumlarda rastlanan bir kavrayış eksikliğidir. Geçmiş toplumlarda da insanlar totemleri, elleri ile yonttukları heykelleri ilah olarak kabul etmişler, taştan topraktan heykellerin yaratıcı olabileceğine inanacak kadar şuurlarını yitirmişlerdir.
AKILLI TASARIM YANİ YARATILIŞ:
Allah'ın yaratmak için tasarım yapmaya ihtiyacı yoktur.
Kitapta yer verilen "tasarım" ifadesinin de doğru anlaşılması oldukça önemlidir. Allah'ın kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz'in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir.
Allah'ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol!" demesi yeterlidir.
Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 82)
 

TESADÜFLER İLAH OLAMAZ, TÜM VARLIKLARIN YARATICISI ALLAH'TIR


Charles Darwin'in 19. yüzyılda ortaya attığı evrim teorisi, insanlık tarihinde yer alan en inanılmaz, en akıl dışı iddialardan biridir. Buna rağmen, 150 yıl boyunca çeşitli bilim adamlarından profesörlere, doktorlardan araştırmacılara kadar birçok kişi bu teoriye inanmıştır. Bu insanlar bilimsel gerçeklerle çelişmeyi dahi göze alarak, büyük bir kararlılıkla evrim teorisini savunmaya çalışmışlardır.

Tavus kuşu tüyü

(Solda) Renkli boyunlu tavus kuşu tüyü, (Sağda) Zebra postu
Oysa bu teori akıl almaz bir iddia öne sürmektedir. Evrim teorisine göre, tüm insanlar, bitkiler ve hayvanlar kör ve şuursuz tesadüflerin eseridirler. Evrimciler, bundan milyarlarca yıl önce, bilinci, aklı, bilgisi ve hiçbir gücü olmayan cansız atomların, tesadüfler sonucunda, ilkel çorba olarak adlandırdıkları okyanuslarda veya su birikintilerinde, belli oranlarda biraraya geldiklerine; daha sonra tesadüfen gelişen olaylar sonucunda, bugün bilim adamlarının en ileri teknoloji ile laboratuarlarda dahi oluşturamadıkları proteinleri ve hücreyi oluşturduklarına inanırlar. Bununla da kalmaz daha da ileri giderek kör tesadüflerin meydana getirdiği hücrelerin de yine tesadüfi süreçler sonucunda, balıkları, deniz yıldızlarını, penguenleri, atmacaları, kedileri, aslanları, martıları, kuzuları ve hatta akıl sahibi insanları oluşturduklarını söylerler.
Evrimcilerin ne kadar akıldışı bir iddiada bulunduklarını anlamak için bir örnek verelim:
Tesadüflerin yaratıcı gücü olduğuna inanan evrimciler, çok büyük variller alsalar. Bu varillerin içine, bir canlıyı oluşturmak için gerektiğini düşündükleri ne kadar madde varsa koysalar. Örneğin bu varile, canlılığı oluşturan tüm amino asitleri, proteinleri, lipidleri, karbon, fosfor, kalsiyum, karoten gibi elementlerin hepsini koysalar. Daha sonra bu karışıma dışarıdan ne etki vermek istiyorlarsa verseler. Örneğin varili ısıtsalar, soğutsalar, üzerine yıldırımlar düşürseler, elektrik verseler. Varile koydukları maddeleri istedikleri gelişmiş cihazlarla karıştırsalar. Ayrıca bu karışımın başında milyarlarca hatta trilyonlarca sene, birbirlerine babadan oğula vasiyet ederek nöbet tutsalar. Ve hiçbir şeyi tesadüflere bırakmadan, karışımın her anını kontrol ederek, birbirlerine danışıp, dünyanın en önde gelen biyologlarından, genetikçilerinden, fizikçilerinden, evrim uzmanlarından görüşler alsalar. Bir canlının oluşması için hangi şartların var olması gerektiğine inanıyorlarsa hepsini kullanmakta serbest olsalar...

Darwinistlere göre tesadüflerin olağanüstü olayları gerçekleştirmek için ihtiyacı olan tek şey "zaman"dır. Bu çarpık Darwinist mantığa göre eğer tesadüfe zaman verilirse, cansız ve şuursuz atom yığınlarını insanlara, karıncalara, atlara, zürafalara, tavus kuşlarına, kelebeklere, incire, zeytine, portakala, şeftaliye, nara, karpuza, kavuna, domatese, muza, laleye, menekşeye, çileğe, orkideye, güle ve aklınıza gelenigelmeyen milyonlarca canlıya çevirebilir.
Tüm bu bilinçli ve ciddi çabalara rağmen bu varilden canlılığa dair bir şey asla çıkaramazlar. Ne yaparlarsa yapsalar yine de bu varilin içinden, bu kitap boyunca resimlerini göreceğiniz tavus kuşlarını, serçeleri, tavşanları, muhabbet kuşlarını, atları, gergedanları, karpuzu, mandalinayı, gülleri, yaseminleri, ıhlamur ağaçlarını, kirazları, çileği, muzları, hindistan cevizini, pamuğu, kestaneyi, mısırı, hurmayı, inciri, zeytini, limonu, üzümleri, kayısıyı, sincapları, baykuşları, karıncaları, balarılarını v.s. çıkaramazlar.
Ne işlem yaparlarsa yapsınlar bu varilin içindeki atomlar; Einstein, Newton gibi karmaşık problemler çözen dahi bilim adamlarını; Picasso, Michalengelo gibi sanat ve estetik yönünden harikalar meydana getiren sanatçıları; Beethoven, Mozart gibi insan ruhuna zevk veren melodiler besteleyen müzisyenleri; buluşlar yapan, kendisini meydana getiren atomları mikroskop altında inceleyen bilim adamlarını; Humphrey Bogart, Charlton Heston gibi rol yeteneği olan aktörleri; Britney Spears, Ricky Martin, Michael Jackson gibi sanatçıları; dans eden, şarkı söyleyen, simetriden, estetikten, renklerin uyumundan zevk alan, araba tasarımı yapan, kitap yazan, kitap okuyan, öğrenen, öğrendiklerini hafızasında tutan, düşünen, akleden, muhakeme eden, heyecanlanan, sevinen, sevgi, merhamet ve şefkat duyan, özleyen, fırındaki kekin kokusunu duyunca iştahlanan, yediği yemeğin tadından zevk alan, komik bir olaya gülen, dostları ile neşelenen, bir fikri savunan, müzakere eden insan zekasını kesinlikle meydana getiremezler.

(Solda) Mercan dalının uç detayı, (Sağda) Pembe kuştüyü

(Solda) Anemon, (Sağda) Mavi kuş tüyü
Bilinçsiz atomları, her ne şekilde biraraya getirirseniz getirin, hiçbir zaman bu varlıklardan tek bir tanesini, hatta bunlardan herhangi birinin tek bir hücresini dahi oluşturamazlar.
O halde tüm insanlığın bilgi birikimi ve çabası ile asla meydana gelemeyecek canlılığı, şuursuz atomların, kör tesadüflerin yardımı ile meydana getirdiğini nasıl iddia edebilirler? Açıkça anlaşılacağı gibi bir parça aklı ve vicdanı olan bir insan, tüm canlıların ve insanların, tesadüflerin eseri olmasının mümkün olamayacağını hemen anlar. Hiçbir ön yargıya kapılmadan, aklı ve vicdanı ile düşünen her insan, tüm bu varlıkları yaratanın, üstün bir akıl, sonsuz bilgi ve benzersiz bir güç sahibi Allah olduğunu kesin olarak bilir.
Ancak, 20. yüzyıl boyunca büyük bir mucize olarak, insanların bir bölümü bu akıl almaz senaryoya inanmışlardır. Putperest kavimlerin inançları ile alay eden, onları ilkel gören bu insanlar, profesör, bilim adamı, öğretim görevlisi gibi sıfatlar taşımalarına rağmen, tahtadan oyulmuş bir putun insanların yaratıcısı olduğuna inananlar kadar akıllarını ve vicdanlarını köreltmişler ve bu safsataya inanmışlardır. Peygamber Efendimiz bir hadisii şerifinde, böyle bir körlük taşıyan insanlara şirkin en büyük günah olduğunu hatırlatmaktadır:
"(En büyük günah) Allah seni yaratmış iken, O'na ortak koşmandır." (Kütübii Sitte, Muhtasarı Tercüme ve şerhi, Prof. Dr. Ibrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 130)
Allah Kuran'da, putlara tapan, putları hakkında yalanlar uydurarak onların herşeye güç yetirdiğini zanneden bu insanları şöyle uyarmaktadır:
Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz. (Ankebut Suresi, 17)

EVRENDEKİ KUSURSUZ DÜZEN TESADÜF İDDİALARINI YALANLAMAKTADIR


Canlı ve cansız tüm varlıkları içinde barındıran evren, kusursuz bir tasarıma, eşsiz sistemlere, canlıların yaşayabilmeleri için gereken tüm şartların varolduğu bir ahenk ve düzene sahiptir. Özellikle 20. ve 21. yüzyılda elde edilen tüm bulgular evrenin üstün bir aklın, kusursuz bir plan ve tasarım sonucu olduğunu ortaya koymuştur. Bilimin gösterdiği gerçek şudur: Evreni, üstün bir akla, sonsuz bir güce sahip olan Yüce Allah yaratmıştır.
Ne var ki bilimin 20. yüzyılda kesin delillerle ortaya koyduğu bu gerçek, Darwinistimateryalist felsefeyi benimsemiş kişiler tarafından görmezlikten gelinmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi materyalistler evrenin, kaosun, karmaşanın ve tesadüflerin ürünü olduğunu iddia ederler. Ancak, evrenin oluşumundan içinde işleyen sistemlerin ve barındırdığı varlıkların arasındaki kusursuz denge ve ahenge kadar incelenen her konu, evrenin kesinlikle tesadüf eseri olamayacağını ortaya koymaktadır.

İngiliz fizikçi ve matematikçi olan Sir James Jeans evrendeki kusursuz düzeni şu şekilde ifade etmiştir:
"Evren hakkında yapılan bilimsel bir araştırmanın sonucu tek bir cümleyle özetlenebilir: Evren, matematik bilgisi sonsuz bir varlık tarafından dizayn edilmiş olarak görülüyor." (Sir James Jeans, The Mysterious Universe, Cambridge University Press, 1932, s. 140)



Evrendeki çok sayıda irili ufaklı gezegenin her biri büyük bir düzenin kritik önem taşıyan parçalarını oluşturur. Hiçbirinin ne uzaydaki konumları, ne de hareketleri gelişigüzel değildir; tam tersine bildiğimiz bilmediğimiz sayısız detaylarıyla özel olarak ayarlanmış, belli bir amaç üzerine yaratılmışlardır. Nitekim evrendeki dengeleri etkileyen sayısız kriterden sadece gezegenlerin konumlarındaki değişim bile içiçe geçmiş dengeleri altüst etmek, karmaşaya sebep olmak için yeterli olabilecek niteliktedir. Ancak bu dengeler hiçbir zaman şaşmaz ve evrendeki mükemmel düzen de hiçbir aksaklığa uğramadan devam eder. Bu, üstün güç sahibi olan Allah'ın kusursuz yaratmasıdır.


O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)



Evrendeki mükemmel düzen, canlılığın varoluşunun tesadüfi mekanizmalarla meydana geldiğini öne süren evrim teorisinin mimarı Charles Darwin'i dahi, evrenin yaratılışında tesadüflerin yeri olamayacağını itiraf etmek durumunda bırakmıştır. Darwin'in bu itirafı şöyledir:
"Bu muazzam ve harikulade evreni, çok geriye ve çok ileriye bakabilme kabiliyeti bulunan insan da dahil olmak üzere, kör tesadüf veya zaruretin eseri olarak görmek çok güç, hatta imkansızdır." (Robert B. Downs, Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Tur Yayınları, Istanbul 1980, s. 289)


Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? (Bakara Suresi, 255)



Ay ile Dünya arasındaki mesafe Dünya'da hayatın devamı ve birçok dengenin sağlanması açısından son derece önemlidir. Öyle ki bu mesafedeki küçük değişiklikler bile önemli olumsuzlukların meydana gelmesine sebep olabilir. Örneğin Ay ile Dünya arasındaki mesafe;

*Eğer biraz daha yakın olsaydı, Ay Dünya'ya çarpardı.
*Eğer biraz daha uzak olsaydı Ay uzayda kaybolur giderdi.
*Eğer biraz daha az yakın olsaydı, Ay'ın Dünya üzerinde meydana getirdiği geligitler tehlikeli boyutlarda büyürdü. Okyanus dalgaları, kıtaların alçak yerlerini kaplardı. Bunun sonucunda ortaya çıkan sürtünme okyanusların ısısını artırır ve Dünya'da yaşam için gerekli olan hassas ısı dengesi yok olurdu.
*Eğer biraz daha az uzakta olsaydı, gelgit olayları azalırdı ve bu da okyanusların daha hareketsiz olmasına neden olurdu. Durgun su denizdeki hayatı tehlikeye sokar, bununla birlikte soluduğumuz havadaki oksijen oranı tehlikeye girerdi.
http://www.pathlights.com/ce_encyclopedia/01ima10.htm#Elemental Forces
Hz. Muhammed (sav): "Azamet ve vakar sahibi Allah'tan başka İlah yoktur. Büyük Arş'ın sahibi Allah'tan başka İlah yoktur. Göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve kıymetli Arş'ın Rabbi Allah'tan başka mabud yoktur." (Sahihii Müslim, Hadis no, 4909)
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.
(Bakara Suresi, 117)



Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatıdır.. (Neml Suresi 88)

Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Kaf Suresi, 7)



Evrendeki bütün gök cisimlerinin dağılımı, insanın yaşamı için tam olması gereken yapıdadır. Örneğin uzayda büyük boşluklar vardır. Amerikalı astronom George Greenstein, The Symbiotic Universe (Simbiyotik Evren) isimli kitabında gök cisimleri arasında belli uzaklıkların olmasının önemini şöyle açıklar:
Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik çok da farklı olmazdı. Yıldızlarda, nebulalarda ve diğer gök cisimlerinde süregiden temel fiziksel işlemlerde hiçbir değişim gerçekleşmezdi. Uzak bir noktadan bakıldığında, galaksimizin görünüşü de şimdikiyle aynı olurdu. Tek fark, gece çimler üzerine uzanıp da izlediğim gökyüzünde çok daha fazla sayıda yıldız bulunması olurdu. Ama pardon, evet; bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan "ben" olmazdım... Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın bir ön şartıdır. (George Greenstein, The Symbiotic Universe, s. 21)



Fransız Akademisinin bir üyesi olan ünlü Prof. Jean Guitton:
"Doğanın temel değişmezleri ve yaşamın ortaya çıkmasına neden olan ilk koşullar, şaşırtıcı bir kesinlikle ayarlanmıştır. Evrenin ne denli akılalmaz bir incelikle ayarlanmış gibi göründüğü hakkında bir fikir vermek için Yer'den Mars gezegeni üzerinde bir çukura topunu göndermeyi başarabilen bir golf oyuncusunun becerisini düşünmek yeter!" (Jean Guitton, Tanrı ve Bilim, Simavi Yayınları, 1993, sf. 54) 


Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Şu halde, O'nun dışında olanların yarattıklarını bana gösterin. Hayır, zulmedenler, açıkca bir sapıklık içindedirler.(Lokman Suresi, 11)



Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz.. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)
Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azab hak olmuştur… (Hac Suresi, 18)



"Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum içinde yaratmıştır? "Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de bir kandil yapmıştır." (Nuh Suresi, 15-16)

Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). (Fussilet Suresi, 12)




Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?.. Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi? … Size tatlı bir su içirmedik mi? (Mürselat Suresi, 25,27)
(Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. (Rad Suresi, 17)




Eğer evrenin kanunları sadece maddenin katı ve gaz haline izin vermiş olsa, hayat hiçbir zaman var olamayacaktı. Çünkü katı maddelerde atomlar birbirleri ile çok içiçe ve durgundurlar ve canlı organizmaların gerçekleştirmek zorunda oldukları dinamik moleküler işlemlere kesinlikle izin vermezler. Gazlarda ise atomlar hiçbir istikrar göstermeden serbestçe uçuşurlar ve böyle bir yapı içinde canlı organizmaların karmaşık mekenizmalarının işlemesi mümkün değildir. Kısacası, hayat için gerekli işlemlerin gerçekleştirilmesinde, sıvı bir ortamın varlığı zorunludur. Sıvıların en ideali daha doğrusu tek ideal olanı ise sudur.
 

BİTKİLER ALEMİNDEKİ TÜM GÜZELLİKLERİ ALLAH YARATMIŞTIR



Yağmur Damlası Düşmüş Yaprak
Rengiyle, kokusuyla her biri ayrı birer estetik harikası olan menekşeler, sümbüller, papatyalar, güller; benzersiz tatlara sahip, vitamin deposu meyvelerden kirazlar, şeftaliler, elmalar, üzümler, çilekler, portakallar; canlılığın oksijen kaynağı yeşillikler, çamlar, selviler, kavaklar ve diğerleri Allah'ın insanlara nimet olarak sunduğu güzelliklerdendir.
Tesadüf iddialarına en ufak bir ihtimal bırakmayacak kadar büyük bir estetiğe ve olağanüstü komplekslikteki sistemlere ve benzersiz faydalara sahip olan bitkilerin her biri, sonsuz güç sahibi Allah'ın yaratışındaki harikaları göstermektedir. Bu gerçek küçük bir tohum tanesi için de, bu tohum tanesinin içinde saklı bilgilerle büyüyen metrelerce yükseklikteki bir ağaç için de geçerlidir.
Allah, tüm bu güzelliklerin kör ve şuursuz süreçlerin eseri olduğunu iddia edenlere Kuran'da şöyle seslenmektedir:


Yere gelince, onu da (yaratılmış bütün) varlıklar için alçalttı-koydu. Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar var. Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler. şu halde Rabbiniz'in hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? (Rahman Suresi, 10-13)

Resimlerde gördüğünüz bu küçücük tohumlarda, Britannica Ansiklopedisi'ndeki bilgilerin 60 katından daha fazla bilgi vardır. Toprağa bırakılan tohumlardaki bilgiler, bir süre sonra bir zambak, bir söğüt ağacı, bir menekşe veya metrelerce uzunluktaki bir meşe ağacına dönüşür. Her tohumdan farklı tatlarda, kokularda, renk ve boyutlarda bitkiler çıkar. Bu kadar olağanüstü bilginin bu tohumlara tesadüfen yerleştiğini düşünmek, insan aklıyla alay etmektir.
Kapkara toprağın, minicik bir tohumla birleşerek, bu tohumun içinden rengarenk çiçekleri, mis kokulu, esanslı meyveleri çıkarması Yüce Rabbimizin yaratışındaki mucizelerden sadece biridir.

Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık…(Vakıa Suresi, 63-65)



Bitkiler, sayılarının arttığı bölgelerde bir süre sonra çoğalmayı durdururlar. Evrimcilerin iddialarının tam tersine igüçlü olanın korunması, zayıf olanın yok olması gerekirkeni bitkiler yaşamak için mücadele etmeye girişmezler. Çevrelerindeki bitki örtüsünün yoğunluğunu adeta hisseder ve nüfuslarını kontrol altında tutarlar. Bu kontrolü sağlamak için de daha az tohum üretmeye başlarlar. Tehlike ortadan kalkıp üreme ihtiyacı doğduğunda ise yeniden ürettikleri tohum miktarını artırırlar. (Dr. Lee Spetner, Not By Chance, Shattering the Modern Biology of Evolution, s. 16)

Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.(Hicr Suresi, 19)
Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.(Hicr Suresi, 20)



Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir.
(Kaf Suresi, 7-8)
Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik.Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye.Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de.
(Nebe Suresi, 14-16)




Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.(Enam Suresi, 59)



"Bitki aleminin tarihinde yüksek seviyeli bitkilerin açıkça aniden ve birdenbire gelişimleri kadar bana daha olağanüstü gelen bir olay yoktur." (Francis Darwin, Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları, 1887, sf. 248)

(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir… (Neml Suresi, 60)



Doğadaki bitki çeşitliliği, bitkilerin tesadüflerin eseri olmadığını gösteren delillerden biridir. Her biri birbirinden estetik, hoş kokulu bitkilerin kusursuz sistemlerini ve olağanüstü tasarımını şuursuz atomların tesadüfen oluşturduğunu iddia etmek, büyük bir saçmalıktır. Bu, bir mağazadaki kıyafetlerin, kumaşların, ipliklerin tesadüfen biraraya gelinmesiyle kendi kendine oluştuğunu iddia etmek kadar mantıksızdır.

Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O'dur.
(Enam Suresi, 141)



"...Ancak ben hala önyargısızca, bitki fosili kayıtlarında özel bir yaratılışın olduğunu düşünüyorum. Eğer bununla birlikte, bu sınıflandırmanın hiyerarşisi için başka bir açıklama bulunabilirse, bu evrim teorisinin matem çanı olur. Orkidenin, su mercimeğinin, palmiye ağacının aynı atadan geldiğini düşünebilir misiniz? Ve bu faraziye için herhangi bir delile sahip miyiz? Evrimciler buna bir cevap hazırlamalıdırlar. Ancak bir çoğu sorgulamadan önce çökecektir." (W. R. Bird, Origin of Species Revisited, s. 233)

…O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir.İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir.(Enam Suresi, 101-102)



Yeryüzündeki saymakla bitiremeyeceğimiz çeşitlilikteki bitkiler, milyonlarca yıldır ne zaman, ne yapmaları gerektiğini tohumlarında saklı program sayesinde bilmekte ve unutmadan, yanılmadan bu programı uygulamaktadırlar. Hiçbir zaman bir kiraz çekirdeğinden şeftali ağacı çıkmamış, limon ağacına ait bir tohumdan çilek gelişmemiştir. Beyni, gözü, aklı olmayan bir tahta parçasının böylesine kusursuz işleyen bir programı kendi kendisine uyguluyor olması elbette ki imkansızdır. Milyonlarca yıldır kusursuzca devam eden bu sistemin tesadüflerin başarısı (!) olduğunu düşünmek ise akıl sahibi herkesin gülünç bulacağı bir hayaldir. Bitkileri yaratan Allah'tır.

"Bir meşe palamutu ayçiçeğine değil de meşe ağacına dönüşmesi gerektiğini nasıl biliyor?... Yaklaşık 40 yıl önce biyologlar canlı organizmalarda bilginin önemli bir rol oynadığını öğrenmeye başladıklarında biyoloji bilimi de çok önemli bir mesafe almış oldu. Organizmada ona nasıl işlev görmesi, nasıl büyümesi, nasıl yaşaması ve nasıl üremesi gerektiğini söyleyen bilginin yerini keşfettik. Bilgi bitkinin içerisinde olduğu gibi tohumun içerisinde de mevcuttur. Tavuğun içerisinde olduğu gibi yumurtanın içerisinde de mevcuttur. Yumurta bilgiyi tavuğa geçirir, tavuk yumurtaya, bu böyle sürer gider." (Dr. Lee Spetner, Not By Chance, Shattering The Modern Theory of Evolution, sf. 23)
 

DOĞADAKİ TÜM CANLILARIN YARATICISI ALLAH'TIR



Bengal Kaplanının Kürkü

Sincaplar, tavşanlar, zebralar, kangurular, papağanlar, ceylanlar, tavus kuşları, kelebekler, balinalar, yunuslar, zürafalar, kaplanlar, kaplumbağalar, develer, denizyıldızları, kuğular... Her biri kendisi için en uygun mekanlarda, en çok ihtiyaç duydukları sistemlerle donanmış şekilde bulunur. Kimi keskin gözlerle, güçlü kaslarla, kimi zehire dayanıklı keselerle, kimi de cezbedici kokularla ihtiyacı olan her sisteme sahip olarak hayata gözlerini açar. Peki henüz görmedikleri bir ortam hakkında hazırlıklı olmaları gerektiğine dair bilgiyi onlara kim vermiştir? Karada doğacak bir kedi oksijeni direkt olarak kullanabileceği akciğerlere, suda yaşayacak olan bir balıksa oksijeni suda erimiş olarak kullanabileceği solungaçlara sahip olması gerektiğini nereden bilmektedir? Kuşlar uçmak için hafif iskelet yapılarına, penguenler su tutmayan özel bir yağla kaplı tüylere, kartallar binlerce metre yükseklikten avını görebilecekleri keskin gözlere, ağaçkakanlar kafalarını şiddetli darbelerden koruyacak özel bir süspansiyon sistemine sahip olmaları gerektiğini nasıl düşünmüşlerdir?
Örneklerini sayfalarca çoğaltabileceğimiz bu bilgileri ve buna uygun sistemlerin tasarımını bu canlıların 'gen'lerine kim şifrelemiştir? Yoksa bu hayvanların yaşamını yitirerek tecrübe kazanmış olan sözde ataları, gelecek nesilleri düşünerek genlerinde değişiklik yapmaya ve onlara çeşitli organlar hediye etmeye mi karar vermişlerdir? Yoksa kör tesadüfler ve şuursuz atomlar inasıl olmuşsa olmuşi birbirinden mükemmel tasarım harikası canlılar mı var etmişlerdir? Elbette ki hayır... Canlıları da onların sahip oldukları mükemmel sistemleri de yaratan, aynı zamanda tüm evreni canlılık için en elverişli şartlarda var eden alemlerin Rabbi olan Allah'tır.


İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'...(Fatır Suresi, 28)



Birçok balina ve yunus, deniz dibindeki karanlık bölgelerde bir tür doğal "sonar" kullanarak avlanır. Özellikle dişi balinalar ses dalgaları aracılığıyla "görebilir". Ses dalgaları, aynı görmede olduğu gibi, odaklanır ve bir noktaya gönderilir. Geriye dönen dalgalar, hayvanın beyninde analiz edilir ve yorumlanır. Bu yorum, hayvana karşısındaki cismin biçimini, büyüklüğünü, hızını ve konumunu açıkça belli eder. Bu canlılardaki sonik sistem inanılmaz derecede hassastır. Örneğin bir yunus suya atlayan bir kişinin "içini" de algılayabilir.
Ses dalgaları yön bulmanın yanı sıra haberleşme için de kullanılır. Birbirinden yüzlerce kilometre uzaktaki iki balina ses kullanarak anlaşabilir.
Bu hayvanların haberleşmek ve yön bulmak için çıkarttıkları sesi nasıl ürettikleri sorusu hala büyük oranda cevapsızdır. Ancak bilinenler arasında, yunusun vücudundaki çok şaşırtıcı bir ayrıntı dikkat çeker: Hayvanın kafatası yapısı, beyni bile tahrip edecek kadar sürekli ve şiddetli bir biçimde yaydığı ses bombardımanından korunmak için ses yalıtımlıdır.
Şimdi tüm bunların üzerinde düşünelim. Deniz memelilerinin sahip oldukları tüm bu şaşırtıcı özellikler, evrim teorisinin yegane iki mekanizması, yani mutasyon ve doğal seleksiyon kanalıyla oluşmuş olabilirler mi? Hangi mutasyon bir yunusun bedenine sonar sistemi yerleştirebilir ve sonra da hayvanın beynini sonardan korumak için kafatasını ses yalıtımlı hale getirebilir?
Elbette şuursuz süreçlerin, tesadüflerin eseri olarak böyle bir tasarımın gerçekleştirmesi mümkün değildir. Tüm bunlar Yüce Allah'ın eseridir.





Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? (Nahl Suresi, 8)



Bal arıları diğer bütün canlılar gibi kendi türlerine özgü davranışlara sahiptirler. Bu davranışlar evrimciler açısından çıkmazlarla doludur. Örneğin evrimciler peteklerin yapısı, on binlerce arının aynı kovanda yaşamasını sağlayan kusursuz iletişim gibi konulara "içgüdü" kavramıyla açıklık getirmeye çalışırlar. Oysa Charles Darwin, Türlerin Kökeni kitabında sorduğu bir soru ile, kurucusu olduğu teorinin içgüdü iddiaları konusunda içine düştüğü çelişkiyi şöyle vurgulamaktadır:
...Içgüdüler Doğal Seçme'yle kazanılabilir veya değişikliğe uğratılabilir mi? Arıyı, ibüyük matematikçilerin buluşlarından çok öncedeni petek gözlerini yapmaya yönelten içgüdü için ne diyeceğiz? (Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 186)

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır...(Nahl Suresi, 68-69)



Kelebeklerin her iki kanadında aynı renk tonu ve aynı desen, aynı yerde mevcuttur. Herşeyin tesadüfler sonucunda ortaya çıktığını iddia eden evrim teorisi, kelebek kanatlarında olduğu gibi doğada sergilenen sanat, renk çeşitliliği ve simetri gibi örnekler karşısında tam bir çıkmaz içindedir. Charles Darwin bu konuda içine düştüğü çelişkiyi şöyle ifade etmiştir:
Parlak renklilik..., parlak dişi kelebekler, bu güzelliğin doğal seleksiyonun kontrolü altında gerçekleştiğini düşünemiyorum. (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol.ıı, s. 305)

O Allah ki, yaratandır, kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir.(Haşr Suresi, 24)



Eski bir evrimci profesör olan Gary E. Parker da idiğer pek çok bilim adamı gibii paleontoloji ve biyoloji alanında yaptığı çalışmaların sonunda bilimin evrimi yalanladığı sonucuna varmış ve türlerdeki çeşitlilik karşısındaki samimi düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:
"Canlılarda ne kadar inanılmaz bir çeşitlilik var, hem türlerin kendi içinde gösterdiği farklılıklar hem de muazzam sayıdaki değişik türler. Çoğumuz renkte, şekilde, boyutta, özellikte, fonksiyonda gördüğümüz bu çeşitlilik karşısında saygı dolu bir korku, haşyet hissediyoruz. Neden bu kadar çok çeşit mevcut?" (http://www.icr.org/pubs/imp/impi008.htm; ımpact no. 88, Yaratılış, Seleksiyon ve Çeşitlilik, Gary E. Parker, ıCR, October 1980)

Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.(Ankebut Suresi, 60)



Savanların kuru otlarında avlanan bir aslan neredeyse görülmezdir. Çünkü aslanın renkleri çevre ile karışır. Aynı şekilde uzun otlarda bir çitayı ayırt etmek de çok zordur. Allah, bu canlıların tümünü bulundukları ortama uygun kürklere sahip olarak yaratmıştır.

... O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur...(Hud Suresi, 56)



Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor...(Nahl Suresi, 79)
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor...(Mülk Suresi, 19)



Hayvanlar arasında görülen fedakarlıklar, Darwinizm'in en önemli çıkmazlarından birini oluşturur. Çünkü Darwinizm doğada kıyasıya bir mücadele olduğunu, güçlü olanın zayıfları her zaman ezeceğini öne sürerken, canlılar bu iddiaları yalanlayan pek çok davranış sergilemektedirler: Birbirlerini tehlikelerden korur beslerler, temizler tedavi ederler, birbirlerine yuva hazırlarlar... Hatta kimi zaman kendi canlarını dahi bir diğeri için feda edebilirler. Bu durum evrimciler açısından tam bir çıkmazdır. Darwin bu çıkmazı şöyle ifade eder:
"Birçok içgüdü o kadar harikadır ki büyük ihtimalle gelişimleri okuyucuya teorimin tamamını yıkmak için yeterli bir engel olarak gözükecektir." (Animal Mind, sf. 22, [Charles Darwin, Türlerin Kökeni, 1859])


Bir evrimci yayında canlılardaki fedakarlık örnekleri konusunda yaşanan sıkıntı şöyle dile getirilir:
"Sorun, canlıların niye birbirlerine yardım ettikleridir. Darwin'in teorisine göre, her canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş vermektedir. Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekirdi. Oysa canlıların özverili olabilecekleri gözlenmiştir." (Bilim ve Teknik Dergisi, sayı: 190, s. 4)

Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır...(Nahl Suresi, 66)



Evrim teorisinin kurucusu Charles Darwin, teorisini geçersiz kılan canlılardaki mükemmellikleri görmekten duyduğu sıkıntıyı şöyle dile getirir:
"Gözü düşünmenin beni titrettiği günleri hatırlıyorum. Ama şimdi bu şikayetlerimin üstesinden geldim. şimdi bu yapının küçük önemsiz parçaları beni genellikle oldukça rahatsız ediyor. Bir tavus kuşunun tüyü ise, ne zaman baksam beni hasta ediyor. (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.ıı, s. 90 )

Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar.(Rum Suresi, 26)




Şüphesiz, mü'minler için göklerde ve yerde ayetler vardır.Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.(Casiye Suresi, 3-4)




Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır...(Nur Suresi, 45)

İNSANLAR, ALLAH'IN RUHUNDAN ÜFLEDİĞİ AKIL VE İRADE SAHİBİ VARLIKLARDIR






Yabani Tavus Kuşu Tüyü
Gerçekte evrim teorisinin tesadüf iddiasının mantıksızlığı tartışma gerektirmeyecek kadar açık ve ortadadır. Evrimcilerin iddiası, şehrin ortasındaki büyük bir gökdelenin, yağmurun, fırtınanın etkisiyle molozların, taşların tesadüfen biraraya gelmesi sonucunda ortaya çıktığını iddia etmekle aynı saçmalıktadır.
Evrimciler, özetle, cansız maddenin uzun zaman verildiğinde canlanıp hücreler oluşturduğuna, bu hücrelerin kendilerine isabet eden mutasyonlar ve aralarındaki "rekabet" sonucunda, Stephen Hawking, Albert Einstein, Frank Sinatra, Mari Curie gibi insanları, filleri, kelebekleri, balıkları, yaseminleri, limonları veya akasya ağaçlarını oluşturduğuna inanmaktadırlar.
Hiçbir bilimsel bulguya dayanmayan bu iddialarında karşılaştıkları en büyük zorluklardan biri ise, insan ruhuna ait özellikleri açıklamaktır. Cansız maddelerin ve tesadüflerin nasıl olup da, düşünen, sevinen, gülen, üzülen, heyecanlanan, sanat eserleri meydana getiren, moda oluşturan, beste yapan, sevdiği şarkı çalınca coşku duyan, gözlemenin kokusundan zevk alan, yoğurdun tadını seven, özleyen, dost olan, buluşlar keşifler yapan, devlet yöneten, uzaya giden insanları oluşturduğunu kesinlikle açıklayamazlar.


Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi...(SecdeSuresi, 7-9)




Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır.(Teğabün Suresi, 3)



Evrimciler tüm varlıkların tesadüflerin eseri olduğunu iddia etmektedirler. Bu batıl inanca göre zaman içinde tesadüflerin yardımı ile "ilkel çorba" adını taktıkları çamurlu sudan canlılar türemiş ve gelişerek insanlara dönüşmüşlerdir. Insan bedenindeki estetik ve simetriyi zamanın yardımı ile meydana getiren tesadüf isimli ilah, bununla da yetinmemiş ve insan zekasını ve duygularını meydana getirmiştir. Her ne kadar bilimsel terimlerin arkasına gizlenseler de evrimi savunanların temelde iddia ettikleri, bu çarpık mantıktır.





Evrimci bilim yazarı Roger Lewin:
"Fiziksel anlamda, insanın evrimi hakkındaki herhangi bir teorinin, güçlü çeneleri ve iri kesici dişleri olan ve bizden dört kat hızlı koşan maymun benzeri bir atanın nasıl yavaş yavaş, iki ayaklı bir hayvana dönüştüğünü açıklaması gerekir. Bu güçlere aklı, konuşmayı ve ahlakı ekleyin, bunların hepsi evrim teorisine baş kaldırmaktadır." (John Peet, The True History Mankind, http://www.mesozoic.demon.co.uk/mankind.htm)
Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.(İnsan Suresi, 2)




İnsan, bilinçli, irade sahibi, düşünebilen, konuşabilen, akledebilen, karar verebilen, muhakeme yapabilen bir varlıktır. Tüm bu özellikler Allah'ın insanı ruh sahibi kılmasının bir sonucudur. Ancak evrimcilerin iddialarına göre ülkeleri için politik, sosyal, ekonomik kararlar alan başarılı başarısız, gelmiş geçmiş tüm devlet adamları da tesadüflerin yönettiği (!) hayali mekanizmalar sonucu var olmuşlardır. Bu iddianın imkansızlığını Darwin de fark etmiş ve kitabında şöyle demiştir:
"Son iki bölümde, insanın, vücut yapısında aşağı bir biçimden türediğinin izlerini taşıdığını gördük, ama insan zihin gücü bakımından bütün öbür hayvanlardan öylesine farklıdır ki, varılan bu sonuçta bir yanlışlık olabileceği ileri sürülebilir." (Charles Darwin, İnsanın Türeyişi, Onur Yayınları, Nisan 1995, s.85)




Darwinistler tesadüfleri üstün bir akıl gibi sunan, ardı ardına meydana gelen milyonlarca tesadüfün toplamını "yaratıcı bir güç" olarak gösteren batıl bir fikrin savunucularıdır. Darwinistlere göre tesadüfler, dünyadaki bütün insanların aklından çok daha büyük bir akla sahiptirler. Yüz binlerce yıldır gelip geçmiş ne kadar insan varsa, hepsinin beynini, aklını, düşünme kabiliyetini, muhakeme ve hafıza gücünü, fiziksel özelliklerini ve daha yüzlerce binlerce özelliğini şekillendirenin, 'tesadüf' isimli bu 'deha' olduğunu iddia ederler. Darwinistlere göre, dünyanın en zeki, en bilgili bilim adamlarının üstün teknoloji ile üretemediği hücreyi, tesadüfler şuursuz atomları kullanarak üretebilmişlerdir. Dahası bu tesadüfler Einstein, Pasteur, Galilei, Newton gibi dehaları da meydana getirebilmişlerdir. Elbette bu iddialar son derece akıl dışıdır. Tüm varlıkların yaratıcısı sonsuz kudret sahibi olan Yüce Allah'tır.




Evrimcilerin iddiası, zaman ve tesadüf ikilisinin çamurlu suyu; yetenekli, zeki, başarılı, estetik zevke ve güzelliğe sahip, kusursuz bir görme ve duyma kabiliyeti taşıyan varlıklara dönüştürdüğüdür.Şimdi düşünün: Bu sayfalarda resimlerini gördüğünüz, yetenekleri ve başarıları ile tanınan insanlar tesadüf, zaman ve çamurlu su üçlüsünün eseri olabilirler mi? Tesadüfen meydana geldiği iddia edilen varlıklar sanattan,estetikten zevk alabilirler mi? Bu varlıklar tesadüflerin eseri olsalar senaryolar yazıp, beste yapıp, film yönetip, rol yapabilirler mi? Böyle varlıklar Oscar ödülünü kazanabilirler mi? Tesadüflerin meydana getirdiği varlıkların hayal gücü olabilir mi, yüzlerce sayfalık romanlar yazabilirler mi? Elbette ki tüm bu soruların tek cevabı vardır: Hayır. Tesadüfler, ne kadar zaman verilirse verilsin, çamurlu suyu bir insana dönüştürüp, sonra da o insana bu özellikleri kazandıramazlar. Sadece bu soruların cevapları dahi evrim teorisini çökertmeye yeterlidir. Açıktır ki, tüm bunları başarabilen varlıklar ancak üstün bir ilim ve güç sahibi Allah'ın yaratışının eserlerindendirler. Allah onları bu yeteneklerle yarattığı, sanatçılığı, rol yapmayı ilham ettiği, seslerini güzel yarattığı için onlar yetenekli sanatçılardır. Bu nedenle başarılıdırlar.




Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.(Hucurat Suresi, 13)




Dünya üzerinde yaklaşık 7 milyar insan yaşamaktadır. Bu insanlar 14 milyar kusursuz görme sistemine ve yine 14 milyar kusursuz duyma sistemine sahiptir. İnsanların sahip olduğu görme sistemleri öylesine gelişmiştir ki, bugün en ileri teknoloji ile üretilen hiçbir kamera gözlerin insana sunduğu görüntü kalitesine ulaşamamaktadır. Yine insanın sahip olduğu kulaklar, günümüzün ultra modern ses sistemlerini tamamen geride bırakmaktadır. Ama Darwinistler, en gelişmiş teknolojinin "boy ölçüşemeyeceği" bu görme ve duyma sistemlerini kör tesadüflerin inşa ettiğine inanmaktadırlar.Bu garip iddiaya göre tesadüf+çamur+zaman üçlüsü biraraya gelmiş, insan aklının ve tecrübesinin ulaşamadığı bir teknolojiyi meydana getirmişlerdir. Üstelik, son derece akılcı ve titiz bir çalışma yapmış, bu sistemlerden 7 milyar insanın her birinde birer çift oluşmasına olanak vermişlerdir.Kuşkusuz bu iddia açıkça göstermektedir ki, evrimciler bu üç gücün "ilah" özelliğine sahip olduklarını düşünmekte, adeta bir teslis inancı taşımaktadırlar.



Tesadüfen biraraya gelen şuursuz ve cansız atomlar düşünemezler, fizik kanunlarını bilemezler, matematiksel hesaplar yapamazlar, mühendis olup tonlarca suyu tutan dayanıklı barajlar, devasa gökdelenler inşa edemezler, bilgisayar kullanamazlar, piyano çalıp, hoşa giden besteler yapamazlar.